İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür A.Ş.’ye bağlı olarak işletilen Panorama 1453 Tarih Müzesi, Yerebatan Sarnıcı ve Miniatürk, her yıl ziyaretçi rekorları kırarken, ziyaretçilerini de adeta büyülüyor.
İşte İBB Kültür A.Ş.’nin ziyaretçilerini büyüleyen müzeleri:
Panorama 1453 Tarih Müzesi
Dünyadaki 30 kadar panoramik müze içerisinde “tam panoramik” özelliği taşıyan tek müze unvanını taşıyan Panorama 1453 Tarih Müzesi, 3 boyutlu panoramik görüntüsü ve ses efektleriyle gerçekçi bir etki uyandırarak, İstanbul’un fethini adeta yeniden yaşatıyor.
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi tarafından İstanbul’a kazandırılan Panorama 1453 Tarih Müzesi, 31 Ocak 2009 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla açılmıştır.
“İstanbul’un tarihe açılan kapısı” olarak nitelendirilen Panoramik müze, İstanbul’un fethindeki zorlu kuşatmaya sahne olan Topkapı-Edirnekapı surlarının karşısında yer aldığı için, coğrafî konumu itibariyle de bu unvanı fazlasıyla hak ediyor olmanın gururunu taşıyor.
Yıllar önce Topkapı’da yer alan ve şehircilik açısından kelimenin tam anlamıyla “korkunç” bir görünüm arz eden Trakya Otogarı’nın bölgeden taşınarak bu tarihî alanın “Topkapı Kültür Parkı”na dönüştürülmesi, Panorama 1453 Tarih Müzesi ile taçlanmıştır.
Panoramik müze, çapı 38 metre olan bir yarım kürenin iç yüzeyini kaplayacak şekilde üç boyutlu olarak resmedilmiş 2350 metrekarelik bir fetih tablosu ile zemindeki 650 metrekarelik ayrı bir platformda yer alan savaş malzemelerinin gerçek boyutlu maketlerinden oluşmaktadır.
Toplam alanı 3000 metrekareyi bulan müzenin alt katındaki panoramik kısma girdiğinizde, kapalı bir mekâna değil de, adeta alabildiğine uzanan açık bir alana çıktığınız hissine kapılıyorsunuz. İstanbul’un fethinin en kritik saatlerini tasvir eden devasa tablonun üç boyutlu derinliği sizi o tarihî saatlerin içine çekerken, duyduğunuz savaş efektleri de gerçeklik hissini kuvvetlendiriyor.
8 sanatçının 2005 yılında başlayıp 2008 yılında tamamladıkları panoramik resimde 10.000 figür yer alıyor.
Surlardaki yıkılmış bölgeler ve bu bölgelerin büyüklükleri, İstanbul’un ilk Belediye Başkanı olan Hızır Bey’e surların onarılması hakkında sunulmuş bir rapora dayanmaktadır.
Yerebatan Sarnıcı
Sultanahmet’teki Yerebatan Sarnıcı’ndan içeri girip de yüksek merdivenlerinden aşağıya doğru inmeye başladığınızda, adeta farklı bir dünyaya geçiş yaptığınız hissine kapılıyorsunuz.
Yüzyıllar öncesine uzanan bir geçmiş, mütemadiyen damlayan su damlacıklarının sessizliği daha da fark edilir hâle getiren sesleri ve loş bir ortamda zemindeki suların arasında yükselen 336 sütun arasında elinizi tutuveriyor… Şehrin altında, 9.800 metrekarelik başka bir dünya burası…
Tarihî Yarımada’nın ortasında bulunan Yerebatan Sarnıcı, 542 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından Büyük Saray’ın su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılmıştır. Suyun içinden yükselen mermer sütunlar arasındaki ihtişamından dolayı halk tarafından “Yerebatan Sarayı” olarak da anılıyor. Yabancı kaynaklarda geçen Basilika (Basilica) isminin ise, sarnıcın yakınında bulunan Ilius Basilikası’ndan geldiği rivayet edilir.
Yerebatan Sarnıcı, bir müze olarak hizmet vermesinin yanı sıra, ulusal ve uluslararası birçok etkinliğe de ev sahipliği yapıyor.
Sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sütunun altında kaide olarak kullanılan iki Medusa başı, Roma Çağı heykeltraşlık sanatının şaheser örneklerinden birisi olarak kabul ediliyor.
Medusa efsanesi
Medusa hakkında mitolojiye dayandırılan efsaneler, bu sarnıcı daha da gizemli hâle getiriyor.
Bir rivayete göre Medusa, siyah gözleri, uzun saçları ve güzel vücudu ile övünen bir kızdı. Uzun zamandan beri Zeus’un oğlu Perseus’a karşı derin bir aşk duyuyordu. Bu arada Athene de Perseus’a karşı hırslı bir sevgi besliyor ve Medusa’yı kıskanıyordu. Kıskançlığı sebebiyle Athene, Medusa’nın saçlarını korkunç yılanlar hâline dönüştürür. Ayrıca Medusa kime baksa, baktığı kimse taş kesilmektedir.
Daha sonra onu bu halde gören Perseus, heyecanla Medusa’nın büyülendiğini düşünerek başını keser, başını eline alıp düşmanlarını taşa çevirerek birçok savaşlar kazanır.
Bu vakadan sonra Medusa’nın eski Bizans’ta kılıç kabzalarına ve sütun kaidelerine ters ve yan olarak işlendiği söylenmektedir.
Sarnıç, kuruluşundan günümüze kadar çeşitli onarımlardan geçmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde iki defa restore edilen sarnıcın ilk onarımı III. Ahmet zamanında (1723) Mimar Kayserili Mehmet Ağa tarafından yaptırılmıştır. İkinci onarım ise Sultan II. Abdülhamit zamanında (1876-1909) olmuştur.
Cumhuriyet döneminde de sarnıç, 1987’de İstanbul Belediyesi tarafından temizlenerek ve bir gezi platformu yapılmak suretiyle ziyarete açılmıştır. Sarnıç, 1994 yılında yeniden büyük bir temizlik ve bakımdan geçmiştir.
İstanbul gezi programlarının ayrılmaz bir parçası olan bu gizemli mekânı, bugüne kadar ABD eski Başkanı Bill Clinton’dan Hollanda Başbakanı Wim Kok’a, İtalyan eski Dışişleri Bakanı Lamberto Dini’den İsveç eski Başbakanı Göran Persson’a ve eski Avusturya Başbakanı Thomas Klestil’e kadar birçok kişi ziyaret etti.
Edmondo De Amicis’in Yerebatan tasviri
Seyahat kitapları da yazmış olan İtalyan romancı, öykü yazarı ve şair Edmondo De Amicis, Yerebatan Sarnıcı’nı şöyle tasvir ediyor:
“Bir Müslüman evinin avlusuna giriyor, karanlık ve rutubetli bir merdivenin son basamağına kadar iniyor ve kendimi İstanbul halkına göre nasıl bittiği bilinmeyen Bizans’ın büyük Basilika Sarnıcı’nın kubbeleri altında buluyorum.
Karanlığın verdiği dehşeti daha da arttıran çivit renkli bir ışıkla yer yer aydınlanmış, yeşilimsi sular, kara kubbelerin altında kayboluyor, üzerinden sular sızan duvarları parlıyor ve her tarafta, budanmış bir ormandaki ağaç gövdeleri gibi gözün önüne dikilen bitmez tükenmez sütun sıralarını belli belirsiz ortaya çıkarıyor.”
Miniaturk
30 Haziran 2001 tarihinde temeli atılan ve Türkiye’nin ilk minyatür parkı olan Miniaturk, 2 Mayıs 2003 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından büyük bir törenle ziyarete açılmıştır.
Ayasofya’dan Selimiye’ye, Rumeli Hisarı’ndan Galata Kulesi’ne, Safranbolu Evleri’nden Sümela Manastırı’na, Kubbet-üs Sahra’dan Nemrut Dağı Kalıntıları’na kadar pek çok kültür ve medeniyetin izlerinin bir araya getirildiği parkta, bugün artık yerlerinde olmayan Artemis Tapınağı, Halikarnas Mozolesi, Ecyad Kalesi gibi eserler de yeniden canlandırılmış durumda.
Anadolu ve çevresinde hüküm sürmüş, izler bırakmış her medeniyetin, mimarî eserleriyle temsil edildiği Miniaturk, Antik Çağ’dan Bizans’a, Selçuklu’dan Osmanlı’ya kadar 3 bin yıllık tarihin kültür varlıklarının maketleriyle, Haliç’in kıyısında ziyaretçilerini ağırlıyor.
Toplam 60 bin metrekare alan üzerine kurulan Miniaturk’te, 15 bin metrekare maket alanı, 40 bin metrekare yeşil ve açık alan, 3 bin 500 metrekare kapalı alan, 2 bin metrekare havuz ve suyolu, 500 araçlık otopark yer alıyor.
Miniaturk’te, bir açık hava müzesi atmosferinde sergilenen maketlerin yanı sıra, ziyaretçilerin hoşça vakit geçirebilecekleri pek çok alan da yer alıyor.
400 kişilik oturma kapasiteli amfitiyatro, Miniaturk’ü hatırlatacak hediyelik eşyaların satışa sunulduğu alışveriş merkezi, küçük ziyaretçilerin ilgisini çekecek Truva atı ve kale gibi oyun gruplarından oluşan oyun alanı, gezi alanını çepeçevre dolaşan minyatür ekspres treni, satranç, labirent, go-card ve uzaktan kumandalı teknelerle Miniaturk, küçük büyük bütün ziyaretçilerine zengin alternatifler sunuyor.
Maketler nasıl yapıldı?
Maketler yurt içinde 10, yurt dışında 3 atölye olmak üzere toplam 13 atölyede üretildi. Atölyeler dışında Yıldız Teknik Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Döner Sermaye İşletmeleri’nde de Miniaturk için maket üretimi yapıldı.
Maket yapımında sanayide kullanılan plastik bazlı, açık hava şartlarına uygun malzeme kullanıldı. Maketler yerlerine yerleştirilmeden önce, Miniaturk Test Alanı’nda bekletilerek açık hava şartlarına uygunluğu bir kez daha test edildi.
Yerli ve yabancı turistlerin İstanbul turunda ilk adreslerinden birisi olan ve “Türkiye’nin vitrini” sloganını kullanan Miniaturk, kısa sürede muhteşem bir Türkiye turu atmak isteyenler için de ideal bir mekân.
0 yorum:
Yorum Gönder