14 Aralık 2012 Cuma

Prof. Dr. İnci Enginün: Hamid, dil konusunda
ne yapacağını bilemeyen bir adamdır

Abdülhak Hamid Tarhan’ın külliyatını yayınlamış olan Prof. Dr. İnci Enginün, onun eserlerindeki dil konusunda, Hamid’in şiir dilini bulmaya çalıştığını “fakat tiyatroda düpedüz münasebetsizlik ettiğini” söyledi. Enginün, “Hamid, Türkçe’yi işitmedi; yıllar yılı yurt dışındaydı. Tanpınar, onu çok haklı olarak belirtmiştir. Uzun yıllar Türkiye dışında yaşayan yazarlar, meselâ Mehmet Baydur’un diline bakın, onda da aynı şeyi bulacaksınız” dedi. Hamid’de dilde tekâmül fikri olmadığını ifade eden Enginün, onun uğraşıp değiştirmekten çok denemeler yaptığını söyledi. Enginün, “ ‘Üslûbum yok esâlibim var’ derken de onu kast ediyor. Üslûbu olan adam, onu geliştirir. Esâlibi olan, biri uymazsa öbürünü alır. Bu bakımdan Hamid’in mizacı ile dili arasında müthiş bir uyum var; ama Hamid, aslında dil konusunda ne yapacağını bilemeyen bir adamdır” diye konuştu.

Abdülhak Hamid Tarhan paneli

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü, vefatının 75. yılı münasebetiyle Abdülhak Hamid Tarhan’ın her yönüyle ele alındığı bir panel düzenledi.

Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde düzenlenen ve oturum başkanlığını Mustafa Miyasoğlu’nun yaptığı panele konuşmacı olarak Prof. Dr. İnci Enginün, Prof. Dr. Yakup Çelik, Prof. Dr. Sema Uğurcan, Prof. Dr. M. Mehdi Ergüzel ve Doç. Dr. İhsan Safi katıldı.

Mustafa Miyasoğlu, oturumu açarken yaptığı değerlendirmede, Divan şiirinin tıkandığı, Tanzimat şiirinin makaleye dönüştüğü bir ortamda, Türk şiirine yeni bir ufuk ve metafizik bir atmosfer kazandıran Abdülhak Hamid Tarhan’ın eserlerini yeniden dikkate sunmak istediklerini ifade etti.

Daha sonra söz alan Prof. Dr. İnci Enginün, salonun tamamen dolu oluşundan duyduğu şaşkınlıktan dolayı mutlu olduğunu dile getirerek başladığı konuşmasında, Hamid’e dair araştırmalarının hikâyesini özetledi ve onun Makber şiirini tahlil etti.

Üniversiteye başladığımda en sevmediğim yazar Hamid’di

Öğrencilik döneminde Hamid hakkında birbirinden çok farklı görüşler dile getirildiğini ve olumsuz görüşlerin gençler üzerinde etkili olduğunu belirten Prof. Enginün, “Açık söyleyeyim, üniversiteye geldiğim zaman en sevmediğim yazar, Hamid’di. Tanıyor muydum? Hayır. Ama bütün bunlar, okuduklarım, bende ikinci elden bilgiyle bir kanaat hasıl etmişti ve onu da değiştirmek gibi bir niyetim yoktu. Üstelik üniveritede de Faruk Akün, yeni doçent olmuştu. Tezi de “Hamid’de ölüm fikri”. Derslere başladı ölümle, son derse kadar ölümden ayrılamadık. Yani Hamid’den nefret ettirmek için ne lâzımsa söylediler” dedi.

Hamid külliyatını yayınlamamın asıl sebebi…

Yeni Türk Edebiyatı kürsüsüne asistan olduktan sonra kendisi için ‘Hamid’den kaçmanın mümkün olmadığını’ ifade eden Enginün, Mehmed Kaplan’ın kendisinden “Namık Kemal, Sami Paşazade Sezai ve Hamid’de Londra İzlenimleri” konulu bir makale hazırlamasını, bunun için de önce mektuplarını incelemeye başlamasını istediğini kaydetti. Enginün, “İşte bendeki değişme, o mektupları okumaya başladıktan sonra oldu; çünkü mektuplardaki Hamid, başka bir adamdı. Yaşamaktan zevk alan, seven, sevdiklerini kaybetmekten korkan bir adam. İnanılmayacak kadar güzel ufuklar çiziyordu. Harikaydı. Artık tabii diline de aşina olmaya başlamıştık üniversiteyi bitirdikten sonra. Ve kendimi Hamid’e karşı suçlu hissettim. Belki de Hamid külliyatını neşretmemin esas sebebi, o günah (suçluluk) duygusundan kurtulmak olmalı” diye konuştu.

Enginün, Hamid’i yazarken, Mehmed Kaplan, Ali Nihat Tarlan ve Orhan Şaik Gökyay’dan çok büyük destek gördüğünü belirtti.

Hamid’in şiirleri ve hatıraları dışındaki eserlerin hiç satılmadığına işaret eden Enginün, “Fitnen dahil buna. Hiç kitap olarak yayınlanmamış olan eserleri dahil.

Cünûn-ı Aşk’a dikkat…

Cünûn-ı Aşk’ı ancak eldeki müsvettelerinden, el yazmalarından ve gazetedeki tefrikasından çıkarıp neşredebildim; ama bilmiyorum o kitap 50 tane sattı mı satmadı mı? Halbuki öyle bir eser ki bu eser, bu günün bir çeşit serbest şiir anlayışıyla yazılmış olan tiyatro eserlerinin ilk müjdecisidir. Yani Güngör Dilmen’in, Turan Oflazoğlu’nun başlangıcıdır” dedi.

Prof. Dr. İnci Enginün, daha sonra Abdülhak Hamid Tarhan’ın Makber şiirini genel hatlarıyla tahlil etti.

Modern Türk şiirinin öncüsü

Prof. Dr. Yakup Çelik de, Hamid’in şiirlerinin özelliklerini anlattı. Çelik, “Tabiata ‘ben’ merkezli bakış, hatta tabiata ‘ben’den hareketle yön vermek, Türk Edebiyatı’nda Akif Paşa’nın birkaç kıvılcım sergilediği Adem Kasidesi’ni saymazsak, Abdülhak Hamid ile başlar diyebiliriz” dedi. Çelik, Abdülhak Hamid’in, romantizmin her yönüyle Türk Edebiyatı’na taşınması rolünü üstlendiğini ve Türkçe’yi bu doğrultuda şiir hâline getirme çabası sergilediğini, “Bunlar Odur” adlı şiir kitabının, Makber’e hazırlık eseri olarak tanımlanabileceğini söyledi. Mehmed Kaplan’ın, “Hamid, nazarî olarak değil fiilî olarak Divan Edebiyatı’nı yıkan ve yeni bir şiir kurmaya çalışan insandır” tespitini de hatırlatan Çelik, “Bize göre de Hamid, bu günün okuyucusu tarafından şiirlerinin imge ve ahenk gücü bakımından değil, Türk şiirinin modernizm sürecinde hem anlam hem de söylem bağlamında öncü şairi olarak değerlendirilmelidir” dedi.

Hamid’in piyesleri

Prof. Dr. Sema Uğurcan ise, Hamid’in piyesleri hakkında bilgi verdi. Uğurcan, “Abdülhak Hamid, Duhter-i Hindû piyesinde, yaşanan zamanı, mekânı ve çevreyi aksettiren eser yazmakla, insanların yüzüne ayna tutmak arasında fark olmadığını, bundan kaçınmak için zamanda bilinmeyen eskiye, mekânda bilinmeyen uzağa gitmek gerektiğini yazar. Onun tarihî piyesleri, bilinmeyen eskiye gittiği eserleridir. Bunların çoğu, Tanpınar’ın da dediği gibi, tarihî vakayı kendi fantezisine göre yazdığı eserlerdir” dedi. Uğurcan, Hamid’in, tarihî piyeslerinde tarihten ibret alınması mesajı verdiğini kaydetti.

Uğurcan’ın konuşmasının ardından, Hafız Burhan’ın sesinden Makber şarkısı dinletildi.

Hamid’in söz varlığı

Şarkının ardından söz alan Prof. Dr. M. Mehdi Ergüzel de, Hamid'in dilini beğendiğini belirttikten sonra, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan ve İnci Enginün’ün tespitlerinden iktibaslar yaparak Hamid’in dildeki tutumu üzerinde durdu. Öğrencilerine Hamid’in söz varlığının tespit edilmesine dair bir tez vermeyi düşündüğünü belirten Ergüzel, “Tahminim 15 bin kelimeyi geçeceği yönündedir. Bunları bilmiyoruz, yapılması lâzım” dedi.

Hamid, aslında dil konusunda ne yapacağını bilemeyen bir adamdır

Hamid’in eserlerinde kullandığı dil konusuna katkıda bulunan Prof. Dr. İnci Enginün de, Hamid’in şiir dilini bulmaya çalıştığını “fakat tiyatroda düpedüz münasebetsizlik ettiğini” söyledi. Enginün, “Hamid, Türkçe’yi işitmedi; yıllar yılı yurt dışındaydı. Tanpınar, onu çok haklı olarak belirtmiştir. Uzun yıllar Türkiye dışında yaşayan yazarlar, meselâ Mehmet Baydur’un diline bakın, onda da aynı şeyi bulacaksınız” dedi. Hamid’de dilde tekâmül fikri olmadığını ifade eden Enginün, onun uğraşıp değiştirmekten çok denemeler yaptığını söyledi. Enginün, “Üslûbum yok esalibim var derken de onu kast ediyor. Üslûbu olan adam, onu geliştirir. Esalibi olan, biri uymazsa öbürünü alır. Bu bakımdan Hamid’in mizacı ile dili arasında müthiş bir uyum var; ama Hamid, aslında dil konusunda ne yapacağını bilemeyen bir adamdır” diye konuştu.

Hamid’in ilginç hayatı…

Panelin son konuşmacısı olan Doç. Dr. İhsan Safi de, hayatı ve yetiştiği kültürel ortam hakkında bilgiler verdi. Safi, “Hamid’in ailesi, Hekimbaşı sülâlesindendir. Dedesi, Abdülhak Molla ve babası Hayrullah Efendi, resmî görevlerde bulunmuş önemli kimselerdir. Bunlar, edebiyatla da uğraşmışlardır. Baba tarafından böyle çok eski ve bilinen bir soya sahip olan Hamid’in annesi, 5 yaşında Kafkasya’dan kaçırılarak bir konağa satılmış Münteha Hanım adlı bir Çerkes cariyedir. (…) Hamid, uzun süren hayatı boyunca bir kere nişanlanıp ayrılmış, dört kere de evlenmiştir” dedi.

Panelin sonunda, “Abdülhak Hâmid ve Makber” kitabını yayına hazırlayan Eren Miyasoğlu, kitap hakkında bilgi verdi. Kitap, katılımcılara ve izleyicilere hediye edildi.

(Haber: Sürur Öztürk / Fotoğraf: Gültekin Karakaş)

0 yorum: