9 Nisan 2012 Pazartesi

İstanbul’un 100 Hamamı yayında

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş., şehir tarihçiliğine katkıda bulunmak için hazırladığı İstanbul’un Yüzleri serisinin bir başka ilgi çekici kitabı olan “İstanbul’un 100 Hamamı”nı okuyucunun ilgisine sundu.

Araştırmacı Yazar Akif Kuruçay tarafından serinin 46. kitabı olarak hazırlanan eser, zamanın yıpratıcı etkisine, modern hayatın yıkıcı hızına, ilgisiz politikalara ve duyarsızlığa rağmen ayakta kalmayı başarabilmiş tarihi İstanbul hamamlarını tanıtmayı amaçlıyor. İstanbul hamamlarından 100 tanesine ait bir seçkiden oluşan kitap, tarihi hamamları bazen mimari özellikleri, bazen mimarları, bazen de kitabeleriyle ele alıyor.

İşte kitaptan ilginç detaylar:

Kuşluk hamamında önceliği kapıya asılan havlunun rengi belirlerdi

Eski İstanbul’da saray ve konaklardaki özel hamamların yanı sıra, mahallelerde halka açık hamamlar bulunurdu.

Halk hamamlarının çoğu çifte hamamdı, yani kadınlar ve erkekler ayrı hamamları paylaşırdı. Kuşluk hamamı denilen tek hamamlarda ise kapıya asılan havlunun renginden o günün kadınlara mı yoksa erkeklere mi ayrıldığı anlaşılırdı.

Dinlere göre hamam farkı

İmparatorluk İstanbul’unun hamamları yalnızca cinsiyete değil, aynı zamanda dinlere göre de ayrılırdı. Gayrimüslimlerin hamamlarında birer havuz olurdu, Türk hamamlarında ise bu tarz uygulamalara yer verilmezdi.

Evlenecek kızlara “Gelin Hamamı”, loğusa kadınlara “Kırk Hamamı”

Hamamlar, temizlik işlevinin yanında birçok kültürü de beraberinde yaşatırdı. Evlenecek kızlar için gelin hamamı, loğusa kadınlar için kırk hamamı, askere gidecekler için asker hamamı gibi adetler vardı. Özellikle kadınlar hamamlara yanlarında yiyecek de götürerek hısım akraba kalabalık gruplar halinde giderlerdi.

Kullanım biçimi bakımından kahvehane ve hamam

Osmanlı döneminde hamamların kullanılma biçimi, mahalle kahvehanelerinin kullanılma biçimiyle paralellik gösteriyordu. Tıpkı erkeklerin sosyal hayatını renklendiren kahvehaneler gibi, hamamlar da, birincil işlevinin dışında, kadınlar evreninde sosyalleşme, haberleşme ve eğlence mekânları olarak kabul görmüşlerdi. Sabah saatlerinde girilen hamamlardan akşamüzeri çıkılması bunun bir sonucudur.

Kullanılan araç ve gereçler sosyal statüyü belirlerdi

Özellikle Tanzimat sonrasında kadın zevkinin en ince detaylara işlediği hamam araç ve gereçleri etnografik bir hazine niteliğindeydi. İpek peştemallar, futalar, fildişi oymalı taraklar, oyalı bohçalar, dantel işlemeli havlular, tombak imbikler, maşrapalar, bakır taslar, kirdenler, lengerler, gülabdanlar, sedef kakmalı nalınlar, damgalı sabunlar başta olmak üzere hamamda kullanılan tüm enstrümanlar, estetik bütünü tamamlayan kusursuz sanat eserleriydi. Bu eşyalar yapıldıkları malzemelere ve sergileniş biçimlerine göre, kadınların içinden geldiği sosyal tabakayı yansıtan rekabet objeleriydi.

Kadınların hamam alayı

Osmanlı kadınının hamam yolculuğunu yazılı ve görsel olarak anlatan tarihi belgeler gayet ilgi çekici ve renklidir: Evlerdeki hummalı hazırlıklar tamamlandığında, önde hanımefendi, arkada başlarında taşıdıkları oyalı, işlemeli çamaşır-azık bohçaları ve elleriyle kavradıkları diğer malzemelerle kalabalık bir halayık grubunun adeta bir hamam alayı oluşturmaları; kafilenin konaktan hamama intikali, malzemelerin törensel bir edayla hamamdaki teşhiri harkulade bir görünüm arz ediyordu.

Arnavut tellak Patrona Halil

Osmanlı döneminde en meşhur tellaklar Arnavutlardı. Lale Devri’ni kanlı bir ayaklanmayla sona erdiren Patrona Halil de Beyazıt Hamamı’nda tellak olarak çalışan bir Arnavut’tu. İsyan sonrasında padişah fermanıyla Arnavut tellakların İstanbul hamamlarında çalışması yasaklanmıştır. Yine ilginç bir tarihi bilgi de bazı devşirme devlet adamlarının saray hizmetine ilk başladıkları dönemlerde padişahlara ya da sarayın ileri gelenlerine tellaklık yaptıkları yönünde. Bunların en ünlüsü ise Sokullu Mehmed Paşa.

Hamamlar gelir getiren müesseseler oldukları için camilerden sonra en tercih edilen sosyal yapılar olarak gerek müstakil, gerekse içinde birçok sosyal ihtiyacı karşılayacak nitelikte tesislerin bulunduğu dev külliyelerin bir parçası olarak inşa edildi.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı'da külliye ve halk hamamlarının inşasında önemli bir artış yaşandı.

Hürrem Sultan için yaptırılan hamam

Anadolu ve Avrupa yakası olarak iki bölümde tarihi bilgileri verilen hamamlar arasında Arasta, Arabacılar, Sütlüce, Sultan Süleyman, Çinili, Çarşı, Selamsız, Selimiye, Kulaksız, Kocamustafa Paşa, Küçük, Sofular, Şengül, Şifa, Ağa, Altunizade İsmail Paşa gibi 100 bina bulunuyor.

Sultanahmet Camisi ve Ayasaofya Müzesi arasında Türk hamam mimarisi açısından en görkemli yapılarından olan Haseki Hürrem Sultan Hamamı, İstanbul'daki mevcut en büyük Türk hamamıdır.

Bu hamam Kanuni Sultan Süleyman tarafından eşi Hürrem Sultan adına 1556 yılında Haseki Külliyesi'ne gelir sağlamak amacıyla Mimar Sinan'a yaptırıldı.

Yüzyıllarca hamam olarak hizmet veren bina, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra bir süre atıl durumda kaldıktan sonra değişik zamanlarda farklı amaçlar için kullanıldı.

Renovasyon çalışması 2010'da tamamlanan bina, Ayasofya Hamamı ismiyle tekrar hamam olarak hizmet vermeye başladı.

3. Murad'ın annesi Nurbanu Valide Sultan tarafından Üsküdar'daki Valide-i Atik Külliyesi'ne gelir getirmesi amacıyla yaptırılan Çemberlitaş Hamamı 1584'te inşa edildi.

Çeşitli dönemlerde farklı amaçlar için kullanılan ve 1988'de tekrar asli hizmetine dönüştürülen Çemberlitaş Hamamı turistler tarafından İstanbul'da en çok rağbet edilen tarihi mekânlar arasında yer alıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından şehir tarihçiliğine katkıda bulunmak için hazırlanan esere, İstanbul Kitapçısı ve tüm seçkin kitapevlerinden ulaşılabilir.

0 yorum: